Envai çeşit aşk çeşidini bu blogta bulabilirsiniz.

24 Mayıs 2016 Salı

Bana bi yuva verin

Büyümekten nefret ediyoruz hepimiz. Çünkü büyümek daha fazla sorumluluk demek değil mi?
Evet büyümek sorumluluk demek bu doğru ama bi de şu var ki farkındalık demek. En kötüsü de bu ya! İnsan çocukken birisi kendisinden rahatsız olunca anlamaz, yada yalan söylediğini, onu kandıracağını, arkasından dedikodusunu filan yaptığını anlamaz. Mustafa abim derdi ki ; insanın salak olması çok güzel bi şey düşünsene salaksın ama farkında bile değilsin, insan farkına varmadığı kadar mutludur.
   The Rolling Stones'un bir şarkısı vardır ; Indian girl. Bilmem bilir misiniz ? Orda bir cümlede aynen şöyle der : Life just goes on and on getting harder and harder. Yani diyor ki, hayat geçip gidiyor ve zorlaştıkça zorlaşıyor... Bu aralar beni en çok tanımlayan cümle bu sanırım. 
 Bütün bunları nereye bağlayacağım şimdi, konuya geleyim. Bundan 8 sene önce teyzem bir ingilizle evlendi. O zamanlar ben de lisedeyim yabancı dil bölümünde okuyorum. Hani her dil bölümündeki talebe gibi benim de hayalim tabiki İngiltereye gitmek. Onların düğününe katılınca da benim bu istek depreşti. Çocukluğumdan beri sanki dünyada iki ülke varmış biri Türkiye diğeri İngiltereymişte geriye kalan bütün yerlerler taş toprakmış gibi gelirdi. Hatta bir gün ortaokulu ve liseyi beraber okuduğumuz bi kız arkadaşımın facebookta London Bridge'in önünde çekilmiş bi fotosunu görünce böyle bi kıskandım ''Ben de gidicem bi gün'' diye. 
  Şimdi İngilteredeyim. Bundan 2 ay önce geldim ve teyzemde kalıyorum. Hiçbir şey hayal ettiğim gibi olmadı tabi. Burda kalmak gibi bir fikrim yoktu. Yani hep yurtdışında yaşamak istiyordum da bunun şu an yapmalı mıyım pek emin değildim. Ama buraya geldikten sonra Türkiyedeki durumların da kötü gitmesinden mütevellit iş bulmaya karar verdim. Öyle düşündüğünüz gibi olmuyor hiçbi şey maalesef. Aylarca uğraştım. Türkiyeden geldim hadi bana iş verin demekle kimse almıyor seni işe. Bende en son Ankara Anlaşması denen bir anlaşmaya başvurmaya karar verdim. Bunun da süreci şusu busu epey uzun sürdü. 
  Bilen bilir insanın kendi evi gibisi yok. Teyzemle 8 sene sonra ilk kez biraraya geldik. En son düğününde görmüştüm. Şu anda onun ve eniştemin evinde kalıyor olmam beni de geriyor onları da sanki. İş yok, güç yok, para yok, bi evim yok. 2 ay oldu geleli. Herkes '' e hadi nolacaksa olsun'' modunda. Kendine ait olmayan bir evde seni ne kadar rahat hissettirmeye çalışsalar da, kimse evinde kalan birinden hoşlanmaz hele de evli ve çocuklu bir aile. En ufak bi şeyden bile nem kapar oldum. Teyzem akşam uyurken bana iyi geceler demese, aha işte bak istemiyor artık beni , rahatsız oldu artı gitmemi istiyor, haklı da zaten diyorum. Bu sefer o gece sabaha kadar dön dur uyuyamıyorum. İşte farkındalık burda devreye giriyor. Onun yaptığı mimiklerden, söylediği sözlerden anlıyorsun aslında rahatsız olduklarını. Ya bi de yıllarca kendi kafasına göre yaşamış biri olarak bu durum beni günden güne yaşlandırıyor. Resmen Kınalı Yapıncak gibi hissediyorum kendimi. 
   Ailemi öyle çok özledim ki size kelimelerle tarif edemeyeceğim. Dönmek istiyorum bir yandan ''Yeter diyorum yapamıyorsun bırak git, bu kadar hırs seni yıprattı yeter be Çilli, bok var uğraşacak'' diye.
   Dün gece ablamla mesajlaştım gözlerim dolu dolu ağlamaklıyım, anıra anıra derler ya utanmasam öyle ağlayacağım. O da en azından elimden geleni yapmam gerektiğini ve denemem gerektiğini söyledi. İnsanın hayatının o 'oturma aşaması' ne zormuş be arkadaş . Ben yıldığımı hissediyorum. Hayatımda hiçbi şeyi emek sarf etmeden, yıpranmadan elde etmedim. Lan bana da yazık değil mi? Annemin ve babamın arasına uzanıp uyuyup kalmak istiyorum artık. 
  En büyük korkum da işte bütün bunlardan kendimi mahrum bıraktığım, kendimi bu kadar strese sokup uğraştığım halde 'ya olmazsa??'

0 yorum:

Yorum Gönder

© 2011 Meşhurdur Aşklarım, AllRightsReserved.

Designed by ScreenWritersArena